21 Mayıs 2013 Salı

Niksar'ın Fidanları Koyverin Gidenleri


Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği (DASK) her yıl “Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması” düzenliyor. Geçen seneki  Samsun Vezirköprü’de, ondan bir önceki yıl İğneada’da yapılmıştı. Bu sene ise 16-19 Mayıs 2013 tarihleri arasında Tokat’ın ilçesi Niksar’da yapıldı. Kars’lı fotoğraf sanatçısı A. Kadir Ekinci ile tanışmamış, sohbet etmemiş olsaydım, bu seneki DOGAY’a katılmayı aklımdan bile geçirmezdim. Kadir Ekinci’ye, AFSAD’da bir sohbet sırasında, Kars’tan sonra Türkiye’de en çok beğendiği yerin neresi olduğunu sormuştum. O da hiç tereddütsüz, “Tokat” demişti.  O sırada ortada DOGAY mogay yoktu. Sonra bir de baktım, bu seneki DOGAY Tokat’ın ilçesi Niksar’da. Üstelik, aksiyon sever dostlarımın çoğu da orada olacak ! Ben durur muyum ? Tabi ki durmam. 17 Mayıs Cuma akşamı iş çıkışı üç araba Ankara’dan Niksar’a doğru yola çıktık. Niksar’a, kamp alanına vardığımızda gece yarısı olmuştu. Yol arkadaşlarım Özgür, Deniz ve Avni Bey’in yardımlarıyla çadırımı kurdum. Çadır arkadaşım Yelda, ertesi gün sabah başka bir grupla yola çıkacağından o geceyi çadırda tek başıma geçirecektim. Ürkmedim mi, ürktüm. Bu nedenle çadırlara yer seçerken, Özgür’e neredeyse yalvardım, “Çadırları birbirine yakın kuralım noluuuuuuurrrr” diye. Bu benim ikinci çadır konaklamalı gezim olacaktı. İlki geçen yaz, Akçakoca’da idi. Çadırda kalmaya alışır mıyım, sever miyim, tereddütlerim vardı.  Çadır kurmak filan nasıl olacaktı ? Kim uğraşacaktı ? Yola çıkmadan önce evde salonda kurmayı denemiştim olmamıştı. Kafam soru işaretleri ile şüphelerle doluydu. Üstelik de gecenin bir köründe kurulacaktı o çadır. Neyse, imece usulü çadırımızı kurduk. İçini yerleştirdim. Matı serdim, uyku tulumunu serdim. Gece lambasını astım. Yanlarda cepler varmış, onlara eşyalarımız koydum. Hatta çadırı geri toplarken o ceplerde lens solüsyonumu ve gözlüğümü unutmuşum. Allah’tan Yelda fark etti son anda toplanırken. Yoksa, aranıp duracaktım ta ki 1-2 Haziran’daki Lahitkaya’ya gidene kadar. Çadırlar kurulduktan sonra birer yorgunluk kahvesi içtik, hatta Deniz’in getirdiği votkadan da içtik. Bu arada diğer çadırlardan birinden gelen sesin desibeli, Boğaziçindeki Rasathanede bile ölçülemeyecek cinstendi. Yer gök inliyordu sanki. Belki bir bakıma iyiydi bu durum, zira o gece çadırda sakin sakin uyuyabildiysek, civardaki ayı, domuz, tilki kardeşler bize “hoş geldiniz” demeye gelmedilerse, bunu o amcanın horlama sesine borçlu olabiliriz. Olaylara tek taraflı bakmamak lazım nitekim. Neyse, uyuyalım artık, en azından o sese rağmen bunu başarır mıyız bir görelim dedik. Sabah olup da gündüz gözüyle baktığımızda, Yelda ile ortaklaşa aldığımız minik mavi çadırımız o kadar sevimli görünüyordu ki, hemen fotoğrafını çekip Yelda’ya gönderdim.


15 Mayıs 2013 Çarşamba

SEYİR DEFTERİ

Efendiiiiim ne zamandır isteyip de ertelediğim şeylerden biri de, amatör denizci belgesi almaktı yani yelkenli bir tekneyi kullanmayı öğrenmek. Şubat ayında, bir pazar sabahı trekkinge giderken, otobüste, Yelda dedi ki "Sinan ve ben kaptanlık kursuna başlıyoruz." Nerede, ne zaman, nasıl demeye kalmadan, pazartesi akşam ben de onlarla beraber kurstaydım. Yalnız ben devam edemedim iş güç yüzünden. Onlar belgelerini aldılar. 23 Nisan tatilinde de Özgür'le beraber eğitime çıkmaya karar verdiler. Sağolsunlar, kursa gitmediğim, belge almadığım halde, beni de dahil ettiler eğitim programlarına. Onlar mektepli, ben alaylı olarak tekneye adımımızı attık. Kiraladığımız tekne, küçücük minnacık, yaklaşık 8 metre boyunda (denizcilikte metre değil de feet kullanılıyor ama şimdi hesaplayamadım 8 metre kaç feet eder),  yekeli, sevimli mi sevimli bir tekneydi.