22 Mart 2013 Cuma

Doğu Ekspresi

Kars'a gitmeyi, hem de trenle gitmeyi ne zamandır istiyordum. Lakin, bir yanım tren yolculuğunu merak ederken, bir yanım da beni şüphelere, kuruntulara boğuyordu. Saatler sürecek bir yolculuk, trenin içinde, tıngır mıngır... Ya sıkılırsam. Ya rahat edemezsem. Ya pisse. Ya kokuyorsa. Ya şöyleyse... Ya böyleyse. Bugüne kadar trenle şehirler arası sadece iki kez yolculuk yapmıştım. İlkinde, Afyon'dan İzmir'e gitmiştim. Afyon'da ne kadar akraba varsa, doluşmuştuk cümbür cemaat. Fakat, o nasıl bir yavaş gitmeydi öyle. Afakanlar basmıştı. Trene ve tren yolculuğuna dair ilk eksi puanımı o zaman vermiştim.





İkinci tren maceram da, kış güneşine aldanarak Ankara'dan İstanbul'a trenle gezmeye gitmek oldu. Yataklı tren değildi. Oturduğumuz yer, kapının hemen önüydü. Bütün bir geceyi, restorana giden yolcular yüzünden ikide bir açılan kapıdan içeri giren soğukta üşüyerek, dışarıdan gelen kötü kokuları algılamamaya çalışarak büyük bir mücadele içinde geçirmiştik. Kötü geçen tren yolculuğunun tek iyi yanı, Haydarpaşa'da durduktan sonra vapura binmek ve karşıya geçmek olmuştu. Zaten bizi kandıran kış güneşi de gitmiş, yerini ben diyeyim Sibirya siz deyin Alaska soğuklarına bırakmıştı. Pazartesi günü de izin almıştık güya 3 gün İstanbul'u gezecektik. Bir gece kalıp, ertesi gün kendimizi ilk bulduğumuz otobüse atarak Ankara'mıza dönmüştük.

Bu olumsuz maceralardan sonra, Kars'a en az (rötar olmaz ise) 26 saat süren tren yolculuğunu göze alarak gitmek tabi büyük riskti. O yüzden çok düşündüm. Hatta yıllarca düşündüm =D Neyse artık en sonunda gözümü kararttım ve 7 Şubat Perşembe akşamı, saat 18:00'de Ankara Garı'ndan hareket eden Doğu Ekpresi'ndeydim.

Trendeki ilk saatlerimiz, kompartımanımıza yerleşme ile geçti. Kompartımanlar son derece temizdi, olabildiğince konforluydu. Herbirinde lavabo, buz dolabı vardı. Yerleştikten sonra restoranda toplaştık akşam yemeği için. Yedik, içtik, sohbet ettik derken, uyku saati gelmişti. Bizim kompartımanımız iki kişilikti. Altlı üstlü ranza gibi iki yatakçık vardı. Ben rahat ettim, mışıl mışıl uyudum gece boyunca. Dilek boyu uzun olduğu için pek rahat edememiş. Biraz da üşümüş. Ertesi gün, fotoğraf çektiğimizi gören kondüktörümüz en arka vagondaki kapıyı açtı bizim için. Neredeyse bütün günümüzü orada fotoğraf çekerek geçirdik. Öğle yemeğimizi bile hızlıca yiyip, Harun ile birlikte kapısı açık vagonumuzdan fotoğraf çektik bütün gün. Bu arada gözümüzün önünden akıp giden görüntüler sürekli değişiyordu. İstasyonlar, evler, insanlar, hayvanlar. Erzurum'a kadar hava günlük güneşlikti. Bir tek kar tanesi bile yoktu. Bu bende epeyce hayal kırıklığı yaratmıştı. Yalnız, Erzurum'a girer girmez hava birden bire değişiverdi. Kar ve soğuk kendini gösterdi. Soğuğu, kış mevsimini hiç sevmiyorum ama, kar manzaralarına doyamıyorum. Böyle de bir çelişki içindeyim. Fotoğraf, sohbet derken, hava karardı. Tekrar restoranda sohbete koyulduk. Derken, şansımıza rötar yapmayan trenimiz, 26 saat süren yolculuğun sonunda bizi Kars'a kavuşturdu.

Kars'a trenle gitmekten çekinenler. Bana soracak olursanız, çekinecek bir durum yok. Trende kendinizle başbaşa kalabileceğiniz, kitap okuyarak, müzik dinleyerek, manzarayı seyrederek geçireceğiniz saatlerden büyük keyif alacaksınız. Şimdi, ikinci uzun tren yolculuğumu sabırsızlıkla bekliyorum.

































1 yorum:

  1. Çok sevgili Ayşe Hanım,
    Fotoğraflarınızı çok beğendim, ellerinize sağlık.
    Kars'a bir Ağustos ayında gitmiştim. Fotoğraflarınız içimi kıpırdattı. Şimdi bir de kışın gitmem gerekiyor:)
    Ben blogumda birkaç fotoğrafınızı kullanmak istiyorum.
    Mümkün olur mu?
    Çok teşekkür ederim şimdiden.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil