Bir gün izin alıp da, 23
Nisan’da dört günlüğüne kaçamadım bir yere diye hüzün denizlerinde kulaç atarken, Montis
Trips & Expeditions’tan gelen mesaj hızır gibi yetişti imdadıma. Hafta sonu
yani 25-26 Nisan 2015 tarihlerinde, Frig Yolu’nda keşfe çıkacak ve kamp
yapacaktık. Montis’den Gökhan ve Şeyda, KHBAG’dan ben, Özgür ve Yelda cumartesi
sabah erkenden yola koyulduk. Tırmanışçıların mekanı Karakayalar yolumuzun
üzerindeydi.
Karakayalar’da kısa bir mola verdikten sonra, Frig Vadisi’nin Kütahya ayağındaki Sabuncupınar Köyü’ne geldik. Frig Yolu’nu yürüyeceklerin konaklamaları için İl Özel İdaresi’nce restore ettirilen Frig Evi’nin önüne arabayı park ettik. Frig Evi'nin tam karşısında Sabuncupınar Tren İstasyonu var. Yani bu demek oluyor ki buraya trenle de gelebiliriz.
Kamp malzemelerini yüklendikten sonra, önceden belirlediğimiz Fındık-İncik-Doğuluşah rotasını yürümeye başladık.
Yolda, titiz çalışmaları sonucu Frig Yolu’nu turizme kazandıran Hüseyin Sarı ile buluştuk. Hüseyin Bey Fındık Köyü’ne kadar bize eşlik etti.
Frig Yolu Projesi’nin nasıl ortaya çıktığını merak edenler için, Hüseyin Sarı’nın yazdığı “Frig Yolu” adlı kitaptan biraz alıntı yapacağım:
“Frig Vadileri’nde yürüyüş
yolu oluşturma fikrinin, katıldığım bir kültür gezisi sırasında,
Yazılıkaya-Midas antik kentinden Yazılıkaya Vadisi’ni izlerken, vadinin
büyüleyici atmosferine ve 3000 yıl öncesinde bu vadilerde yaşayan Friglere
duyduğum anlık meraktan kaynaklandığını söyleyebilirim.”
Projenin fikir aşamasından
gerçekliğe dönüşmesi ise Hüseyin Sarı ve ekibinin yaptığı keşif yürüyüşlerinin
ardından, projeyi, Frigya topraklarında bulunan Afyonkarahisar ve Eskişehir İl
Valiliklerine sunmaları ile başlıyor. Projenin sunumu tam zamanında olmuş,
zira, Afyonkarahisar, Eskişehir ve Kütahya illeri arasında kalan Frig Vadileri
için ortak planlar yapmak ve eşgüdümü sağlamak için, ilgili valiliklerin
girişimiyle “Frigya Kültürel Mirasını Koruma ve Kalkınma Birliği (FRİGKÜM)”
kurulmuş ve ilk toplantısını yapmak üzereymiş. Birlik, Proje’ye Kütahya
Vadileri’nin de katılması ile yaklaşık 500 km. uzunluğunda olacak olan Frig
Yolu Projesi’ni destekleme kararı almış.
Hüseyin Sarı’nın
cümleleriyle Frig Yolu’nu aktarmak gerekirse; “Frig Yolu, üç farklı koldan
Frigya topraklarına nüfuz ederek bölgenin gizli kalmış tarihi ve doğal
güzelliklerinin verimli bir şekilde yürüyerek ve bisikletle keşfedilmesini
sağlar. Yol, bölgenin volkanik tüf kaya yapısı sonucu oluşmuş antik yolları,
doğal güzellikleri olan birçok irili ufaklı Frig Vadileri’ni; Gordion,
Yazılıkaya-Midas ve Pessinus gibi antik Frig kentlerini; Aslantaş, Yılantaş,
Maltaş ve Aslankaya gibi anıtsal Frig eserlerini; Ayazini, Döğer, Kümbet,
Nasreddin Hoca, Sarıcaova gibi özgün yerleşim yerlerini ve bölgeye yayılmış
farklı kültürel kökene sahip irili ufaklı birçok köyü geçer; yürüyüşçüleri
muhteşem bir coğrafya eşliğinde zamanda yolculuğa çıkarır ve sıra dışı bir
deneyim sunar.”
Kimmiş
bu Frigler ?
Frigler, Hititlerin
dağılmaya başladığı MÖ 1200 yıllarından itibaren Balkanlar’dan, Trakya ve
Boğazlar üzerinden Anadolu’ya giren Balkan kökenli halklarmış. Göçler sonucu
bölgeye yerleşen Frigler, MÖ 9. yy başlarından MÖ 7. yy başlarına kadar
Eskişehir Ovası, Sakarya Nehri’nin kolları, Afyonkarahisar, Kütahya ile
Ankara’nın doğu ve batı bölümlerini kapsayan geniş bir alana yayılan güçlü bir
devlet kurmuşlar. Başkentleri Ankara Polatlı yakınlarındaki Gordion olmuş. Frigler
dokumacılıkta, madencilikte, seramik ve ağaç işçiliğinde ustalaşmışlar.
Çengelli iğneyi ve flütü Frigler bulmuşlar. Friglerin bir diğer ustalık alanı
da kaya mimarisiymiş.
Keşfimiz
Bu kadar kitap bilgisi
yeter. Merak edenler, Hüseyin Sarı’nın kitabından daha detaylı bilgilere
ulaşabilirler.
Hüseyin Bey, Fındık
Köyü’ne yürürken yol boyu bize heyecanla bilgiler verdi.
Fındık Köyü’nde bizden ayrıldı.
Biz de kamp kuracağımız köy olan İncik Köyü’ne doğru devam ettik. Yolda ağırlıklı olarak çam ağaçları, çeşmeler, koyunlu kuzulu sürüler, mağaraların içine oyulmuş odalar, pencereler, ilginç jeolojik oluşumlar bize eşlik etti. Frig Yolu kitabından rotamızla ilgili ipuçlarını okuyup, yürürken o ipuçlarını aramak –mesela bir çeşme- ve bulmak çok keyifliydi.
Derken, İncik Köyü’ne vardık. Hemen kampımızı attık.
Ateşsiz kamp olmaz. Ateşimizi de yaktık.
Yemeydi, içmeydi, sohbetti muhabbetti derken saatler ilerledi ve birer birer çadırlarımıza çekildik. Bir ara yağmur başladı. Çadırın içinden yağmurun sesini dinlemek gibisi yok. Sabah kahvaltının ardından Doğuluşah yönüne doğru yola koyulduk. Doğuluşah ayrımına geldiğimizde, oraya gitmekten vazgeçtik. Direkt başladığımız noktaya yani Sabuncupınar’a gidelim dedik. Tekrar Fındık Köyü’nden geçerek Sabuncupınar’a vardık. Yorgunluk çayının ardından Ankara’ya dönüş için hazırdık.
Bu gezi boyunca, hayatımda hiç görmediğim kadar çok leylek gördüm, hem havada hem ağaçta. Özgür’e bakarsanız, artık leylekler bizi görünce seviniyorlarmış =D Yolda Eskişehir’de “Ayten Usta” diye bir yerde yemek molası verdik. Kimimiz kuru fasulye, kimimiz köfte yedik. Ortaya ballı cevizli gözleme söylendi. Yoğurt çok lezzetliydi. Çay, kahve diyerek molayı sündürebileceğimiz kadar sündürüp, en sonunda Ankara’ya doğru molasız yolculuğumuza başladık. Frig Yolu’nu çok sevdim. Beni en çok heyecanlandıran yanı, bu yolların bisiklete de uygun olması. Bir sonraki yazı, “Frig Yolu’nda Nasıl Pedalladım?” konulu olabilir sanki. Niçin olmasın ;) Daha Likya Yolu'nun tamamını yürüyememişken, St. Paul Yolu'na, Karia Yolu'na hiç başlamamışken, bir de Frig Yolu çıktı başımıza. Bir hayat bana yetmeyecek anlaşılan ;)
Fındık Köyü’nde bizden ayrıldı.
Biz de kamp kuracağımız köy olan İncik Köyü’ne doğru devam ettik. Yolda ağırlıklı olarak çam ağaçları, çeşmeler, koyunlu kuzulu sürüler, mağaraların içine oyulmuş odalar, pencereler, ilginç jeolojik oluşumlar bize eşlik etti. Frig Yolu kitabından rotamızla ilgili ipuçlarını okuyup, yürürken o ipuçlarını aramak –mesela bir çeşme- ve bulmak çok keyifliydi.
Derken, İncik Köyü’ne vardık. Hemen kampımızı attık.
Ateşsiz kamp olmaz. Ateşimizi de yaktık.
Yemeydi, içmeydi, sohbetti muhabbetti derken saatler ilerledi ve birer birer çadırlarımıza çekildik. Bir ara yağmur başladı. Çadırın içinden yağmurun sesini dinlemek gibisi yok. Sabah kahvaltının ardından Doğuluşah yönüne doğru yola koyulduk. Doğuluşah ayrımına geldiğimizde, oraya gitmekten vazgeçtik. Direkt başladığımız noktaya yani Sabuncupınar’a gidelim dedik. Tekrar Fındık Köyü’nden geçerek Sabuncupınar’a vardık. Yorgunluk çayının ardından Ankara’ya dönüş için hazırdık.
Bu gezi boyunca, hayatımda hiç görmediğim kadar çok leylek gördüm, hem havada hem ağaçta. Özgür’e bakarsanız, artık leylekler bizi görünce seviniyorlarmış =D Yolda Eskişehir’de “Ayten Usta” diye bir yerde yemek molası verdik. Kimimiz kuru fasulye, kimimiz köfte yedik. Ortaya ballı cevizli gözleme söylendi. Yoğurt çok lezzetliydi. Çay, kahve diyerek molayı sündürebileceğimiz kadar sündürüp, en sonunda Ankara’ya doğru molasız yolculuğumuza başladık. Frig Yolu’nu çok sevdim. Beni en çok heyecanlandıran yanı, bu yolların bisiklete de uygun olması. Bir sonraki yazı, “Frig Yolu’nda Nasıl Pedalladım?” konulu olabilir sanki. Niçin olmasın ;) Daha Likya Yolu'nun tamamını yürüyememişken, St. Paul Yolu'na, Karia Yolu'na hiç başlamamışken, bir de Frig Yolu çıktı başımıza. Bir hayat bana yetmeyecek anlaşılan ;)
harikasınız arkadaşlar. 100 yıl daha leylekleri sevindirmeye devam etmeniz dileğiyle...
YanıtlaSilNazım Bey çok teşekkürler =) Leylekleri sevindirmeye devam ;)
SilLikya yolunu sürekli yürüyen olarak bu heyecanlandırdı beni. Ancak bir şeye üzüldüm. Ateşsiz kamp olur ve olmalı. Ateş piknik yapan ve eskiden malzemesi olmayanlar içindi. Çevreye çok zarar veren ve cok.kotu görünen bir keyif. Bence kimseyi teşvik etmemelisiniz.
YanıtlaSilTeşekkürler yorumunuz ve öneriniz için.
SilÇok güzel yerler. Keyifli olduğu görünüyor. Tebrikler.
YanıtlaSilBülent AÇAR
Teşekkürler Bülent Bey.
YanıtlaSilResimlerden birkaç tanesini performans ödevim için kullansam sorun olur mu?
YanıtlaSilMerhaba. Yorumunuzun bildirimi gelmedi, tesadüfen şimdi gördüm 😐 Kullanabilirsiniz demek için geç olmuştur 😐
Sil