16 Haziran 2011 Perşembe

Atölye'ye başladığımda nerede, şimdi neredeyim :)

1 Haziran 2011 Çarşamba günü sergimizi açtık, sertifikalarımızı aldık. İlk sertifika, geçen yıl ODTÜ Vişnelik'de aldığımız "Temel Eğitim"den sonra gelmişti. Kasım 2010'da başlayan AFSAD Tuğrul Çakar Portre Atölyesi ile sertifikayı ikiledik. Sertifika almakla, portre fotoğrafçılığımız tescillenmiş olmuyor tabi ki. Aksine sertifika, sadece ve sadece yola çıkış belgemiz olarak nitelenebilir. "İşte şimdi Portre Fotoğrafı çekmeye başlayabilirsiniz"in bileti.

Atölye dönemi boyunca birsürü şey yaşadık. Yazgüneşi kendi blogunda sözetti bunların bir kısmından.
Yanlış anlaşılmalar, tartışmalar, dedikodular, geziler, model arayışları, modellerle yaşanan sorunlar....

Sınıfa getirdiğimiz fotoğraflar perdeye yansıtıldı, üzerinde tartışıldı, görüşler belirtildi. İlk ders için, Ayvalık gezisi sırasında çektiğim bir yaşlı amcanın fotoğraflarının içinden özene bezene seçip, "Üffff bu harika bir fotoğraf. Hoca kesin beğenir" dediğim fotoğrafın aslında "kaba saptama" diye tanımlanabilecek bir an fotoğrafı olduğunu duyduğumda nasıl da bozulmuştum. :) Zamanla, bu tabirin ne kadar yerinde olduğunu anladım. Bir fotoğrafın "portre" olarak nitelendirilebilmesi için, mekanı, modeli, ışığı benim önceden düşünüp, kurgulamam gerektiğini gördüm. Arka planın karmaşık ve kalabalık olmaması gerektiğini, bunun izleyenlerin dikkatini fotoğrafın öznesi olan modelden uzaklaştırdığını öğrendim. Doğru ışık kullanımının bir fotoğrafın etkisini nasıl arttırdığını ya da azalttığını anladım. Pencereden süzülen ışığın portre fotoğrafı için en doğru ışık olduğuna kanaat getirdim. (Gerekli alet edevata sahip olmadığım için mi, bunlara sahip olmamaktan kaynaklı kullanma özürlü olduğum için mi bilinmez stüdyo ışığına, yapay ışığa, flaşlara, paraflaşlara sıcak bakamıyorum. Yaşasın pencere ışığı !)

Portre fotoğrafçılığında modelin rolü büyükmüş valla. Sen istediğin kadar ışığı, mekanı ayarla, modelin duruşunda, bakışında bir ışık yoksa, yandı gülüm keten helva. Ondan sonra gelsin artık "Hmmm ! Bu fotoğrafta fotoğrafçı ve arkadaşı kendi aralarında eğlenmişler." türü eleştiriler. Atölyeyle birlikte hayatımıza "Boş bakış" diye yeni bir kavram girdi. Biz kendi aramızda onu "Mal gibi bakmak" olarak değiştirdik :) Mal bakışı, pardon boş bakış, adı üstünde modelin objektife yüzüne gözüne herhangi bir ifade yerleştirmeden bakması oluyor. Ama tabi her kuralın bir istisnası oluyor. Modelin objektife bakmadığı bir fotoğraf için hoca "seyirciyle iletişim kurmuyor" derken, başka bir fotoğraf, model objektife bakmıyor olmasına karşın beğeni toplayabiliyor.

Gezerken gördüğümüz yaşlı amcaların, teyzelerin, sevimli çocukların fotoğrafları niye portre fotoğrafı olmuyor ? Aslında bu kuralın da istisnaları var. Arka planı, ışığı ayarlarsanız, güzel bir kadraj oluşturabilirseniz böyle bir fotoğraf da pekala portre diye nitelendirilebiliyor. Ama burada esas önemli nokta, hırsız gibi o amcanın-teyzenin-çocuğun fotoğrafını habersizce çekip, sonra da tabanları yağlamamak. Fotoğrafını çekeceğiniz kişinin yanına gidip tanışmanız, kısa da olsa sohbet etmeniz, diyalog kurmanız önem kazanıyor burada. Bu tür fotoğrafların bir tehlikesi de şu: Eğer bu fotoğraflarınızı yarışmaya, sergiye gönderirseniz, internet gibi ortamlarda paylaşırsanız, fotoğrafı çekilen kişi de bunu hasbelkader görür veya öğrenirse, sizi dava edebilir.

Zaman hızla geçiyor. Atölye'ye başladığımızda neredeeee, şimdi neredeyiz. Makineler boynumuzda, yeni kavramlar-tanımlar cebimizde, kadrajlar kafamızda, biz gideriz portre çekmeye hey, portre çekmeye....:)

Mesela bu fotoğrafı beğenmedi Hoca. "Fotoğrafçıyla arkadaşı eğlenmiş" dedi. Oysa biz saatlerce, büyük bir ciddiyetle çalışmıştık :/

Geç keşfettiğim modelim: Babişko.





Bu fotoğrafı çok sevmiştim. Sergide ya da katalogda yer alsın isterdim.





Hocam işte fotoğrafçı ve arkadaşları burada eğlenmiş. Ama bunu derse getirmedim ki :)

Bu da fotoğrafçı ve arkadaşlarının eğlence anlarından bir kare :)
Tüm modellerime çok ama pek çok teşekkürler ediyorum yardımlarından, sabırlarından, özverilerinden dolayı.


Son olaraaak, sergiden iki kare ekler, huzurlarınızdan ayrılırım...
  
(Şu soldan ilk üç fotoğraf bana aittir.) 


14 yorum:

  1. özeniyorum böyle çalışmaları ve insanların sevdiği şeylere emek ve zaman ayırdıklarını gördüğümde.
    babişko fotoğrafı bence de içlerinde en değerlisi.

    YanıtlaSil
  2. bitanesim
    sergide olmasını isterdim dediğin kareni ben de çok sevmiştim

    elifle park çekimlerimiz ve selçukla olan çalışmam için bana da fotoğrafçı ve arkadaşı eğlenmiş demişti ya hoca :)
    aslında elifle çok ciddi çalışmıştık ama o vakitler pek acemiydim ben

    selçuğa gelince
    işin içinde selçuk varsa 10 dakikadan fazla eğlenmeden, kahkaha atmadan, ciddi durmak mümkün olabilir mi ki
    hoca tanımıyo tabi selçuuuu uzaktan konuşmak kolay
    ahahahahahahaha:)

    YanıtlaSil
  3. zıvanasız, eğer benim gibi 09:00-18:00 arası, masa başı işi mahkumlarındansan, hayatına renk katmak için böyle faaliyetlere girişmen yaşamsal önem taşıyo. Yoksa Buda gibi oturarak Nirvana'ya ermek şöyle dursun, sıkıntıdan tırnaklarını kemirmeye, son kertede de delirmeye başlıyo insan. Hoşgeldin bu arada =)

    YanıtlaSil
  4. Yaz'ımGüneş'im, Selçuk'u tanısaydı kesin o lafları etmezdi, edemezdi Hoca. Hem eğlendiysek de eğlendik, ne var bunda, oooooooh sefamız olsun =D

    YanıtlaSil
  5. canım benim, ne güzel anlatmışsın, şu kısacık yazıda bile iyi bir portre çekebilmek için gerekli ne varsa bir çırpıda özetlemiş, edindiğin birikimi hiç saklamadan herkesle paylaşmışsın, bu iç güzelliğin....bir de son iki fotoğrafta kelebekli elbisenle o kadar zarifsinki, bu da dış güzelliğin ...

    içini de dışını da severim pek çok :)bir kez dah tebrik ederim sizi, nefis bir sergiydi.

    YanıtlaSil
  6. Ben de çok istiyorum ama bulamaıyorum zaman 6 gün çalışıyorum ve sabah 8 akşam 8 mesaim:)
    Bayıldım hepsine de
    http://acemiresimler.blogspot.com/ buraya bakabilirsen ben sadece kendi kendime deniyorum:))

    YanıtlaSil
  7. Nil'im, canımıniçi, çooooook ama pek çok teşekkürler ederim. İyi ki varsın. =)

    YanıtlaSil
  8. Nehir İda, ellere ne, şehir senin, düş senin, zaman senin, keyif senin. Ne zaman fırsat bulursan, ne zaman canın isterse o zaman çekersin sen de fotoğraflarını. Senin mesai saatlerin çok acımasızmış. O kadar çalıştıktan sonra, fotoğraf çekmeye ya da hobiyle uğraşmaya ne zaman kalır, ne enerji =( Denemelerini sevdim. Keşke daha çok zamanın olsa. Özellikle o mavili ev, "keşke benim de olsa" ve bir de yeşilliklerin arasından giden toprak yol fotoğrafını ayrıca sevdim.

    YanıtlaSil
  9. :)) Susamayan kendime böyle bir yol buldum:) Teşekkür ederim beğendiğin fotolar için

    YanıtlaSil
  10. Hepsi cok guzel. Ifadeler farkli farkli. En guzeli babanin pozu ama! Didem

    www.didemuzuncaova.blogspot.com

    YanıtlaSil
  11. Didem, teşekkürler. Babamın fotoğrafı hem benim için hem onun için, yani bizim için güzel bir anı oldu. Çekerken de beraberce çok güldük, çok eğlendik.

    YanıtlaSil
  12. Başarılısın canikom. Pek bir çok bir başarılısın işte sen :)

    YanıtlaSil
  13. utanan surat yolluyorum sana Elif. bir de bir sürü öpücük =))))))

    YanıtlaSil