Yazgüneşi’mle bayramın son günü Kent Park’taki Arkadaş Kitabevi’nde buluştuk. Kitaptı, dergiydi, filmdi reyonlar arasında gezerken, Paulo Coelho’nun “Brida” adlı kitabının kapak fotoğrafını gösterdi, bu fotoğrafı ne kadar beğendiğini anlattı. Fotoğraf güzeldi. Öylesine “içeriği nasıl peki?” diye sordum. Yazgüneşi’m, “içeriği de güzel, ruh eşini arayan bir kızın hikayesi” dedi.Ruh eşi, aramak, genç kız kelimelerini duyunca istemsiz olarak elim kitaba gitti ve aldım. Bir ay kitaplığımda bekledi, elime aldıktan sonra bir hafta içinde bitirdim. Sürükleyici bir roman. Fantastik ögelerle dolu. Meraklısına, altını çizdiğim cümleleri alıntıladım. Buyurun Brida’nın fantastik dünyasının penceresinden şöyle bir göz atalım etrafa:
• Talbo karısına baktı. …..Ona bazı şeylerden hiç söz etmemiş; savaş ganimeti olarak kendisine sunulan kadınları, dünyayı dolaşırken tanıştığı kadınları, onun günün birinde geri dönmesini bekleyen kadınları anlatmamıştı. Anlatmamıştı; çünkü onun bunları zaten bildiğinden ve kendisini büyük aşkı olarak gördüğü için bağışladığından emindi; ne de olsa büyük bir aşk dünyadaki her şeyden üstündü.
• Ama karısına hiç söylemediği, onun da büyük olasılıkla hiç öğrenemeyeceği bir şey daha vardı: O da Loni’nin sevgisi ve neşesiyle kocasına yaşamın anlamını yeniden keşfettirmesiydi; ona olan aşkı Talbo’yu dünyanın dört bucağına sürüklemişti, çünkü biraz arazi alıp ömrünün sonuna kadar karısıyla huzur içinde yaşayabilecek kadar zengin olmak istemişti. Onun şerefiyle, onuruyla savaşmasını, şu anda yaşamı hızla sönmekte olan bu kırılgan varlığa olan sonsuz güveni sağlamıştı; çünkü her çarpışmadan sonra savaşın dehşetini onun kollarında unutacağını, onca kadın tanımış olmasına rağmen, sadece onun kollarında bir çocuk gibi gözlerini yumup uyuyabileceğini bilirdi.
• Sesler, ….”Bir kadının Evren’le iletişim kurabileceği dört yol vardır” dediler. “Bakire hem erkeğin, hem kadının gücüne sahiptir. Bakire Yalnızlığa mahkumdur ama Yalnızlık gizlerini ona açar. Bakire’nin ödediği bedel budur-kimseye ihtiyaç duymaz, başkalarını sevmek uğruna kendisini tüketir ve Yalnızlık yoluyla dünyanın bilgeliğini keşfeder.
• “Tanrı kendisini her şeyde ifade eder, ama bunu yapmanın en sevdiği yöntemlerinden biri kelamdır; çünkü kelam titreşime dönüşmüş düşüncedir; konuşurken çevrendeki havaya daha önce sadece enerji olan bir şeyi aktarırsın. O yüzden ağzından çıkan her söze çok dikkat etmelisin” diye yineledi Wicca. “Kelam, pek çok ritüelden daha büyük güce sahiptir.” (S: 81)
• …”çünkü insanlar yaşamın sihirli olduğunu keşfetmekten korkarlardı. Onlar evlerine, işlerine, umutlarına alışmışlardı; biri çıkıp da zamanda yolculuk yapılabileceğini, Evren boşluğunda yüzen kalelerin görülebileceğini, tarot kartlarının öyküler anlattığını, gecenin karanlığı içinden yürüyüp giden adamlar olduğunu söyleyecek olursa, böyle deneyimleri yaşamamış olanlar hayatın kendilerini aldattığı duygusuna kapılırlardı. Onlara göre, yaşam her gün, her gece, her hafta sonu hep aynıydı. (S: 82)
• “Duygularını açıklamaya, yorumlamaya kalkma. Herşeyi olabildiğince yoğun yaşa ve neyi Tanrı’nın sana armağanı gibi görürsen onlara sahip çık. Yaşamanın anlamaktan daha önemli olduğu bir dünyaya artık katlanamayacağını düşünüyorsan, hemen şimdi büyüden vazgeç. Görünenle görünmeyen arasındaki köprüyü yok etmenin en iyi yolu duygularını açıklamaya çalışmaktır.” (S: 83)
• Duygular yaban atlarına benzer, Brida da mantığın biçbir zaman onları tam anlamıyla dizginleyemeyeceğini biliyordu. (S: 83)
• “İlerlememizi sağlayan, açıklamalar değil yola devam etme isteğimizdir.” (S: 89)
• Babasıyla birlikte plajdaydılar, babası Brida’ya gidip suyun soğuk olup olmadığına bakmasını söyledi. Brida beş yaşındaydı ve işe yarayacağı için seviniyordu. Kıyıya gitti, ayağının başparmağını suya soktu.
‘Ayağımı soktum, su soğuk’ diye haber verdi. Babası onu kucağına alıp kıyıya getirdi ve hiç uyarmadan suya atıverdi. Brida önce panikledi, ama sonra babasının yaptığı numaraya kahkahalarla güldü. Babası ‘Su nasıl?’ diye sordu. Brida ‘Harika’ dedi. “Tamam, bundan sonra bir şeyi öğrenmek istediğin zaman balıklama dalacaksın.” (S: 90)
• Acı çekmemek için aşkı reddetmek gerekiyordu. Bu da hayattaki kötülükleri görmemek için kendi gözlerini çıkarmak gibi bir şeydi. (S: 91)
• Eğer ‘son’ gelişimde dersen, gerçekten son gelişin olabilir. Oysa, ‘geçen sefer gelişimde’ demek istiyordun. Brida üzüldü. Bundan sonra söylediklerine çok dikkat etmeliydi. Sesini çıkarmadan oturup Büyücü’nün dediği gibi gurubu seyretmeye karar verdi. (S: 94)
• Tanrım, bize ihtiyacımız olanları niyaz edecek alçakgönüllüğü bahşet; çünkü hiçbir arzu boşuna değildir, hiçbir istek yararsız, anlamsız değildir. Her birimiz kendi ruhumuzu en iyi şekilde nasıl besleyeceğimizi biliriz; bizlere arzularımızı Senin sonsuz Bilgelik kaynağından geliyormuş gibi görmek cesaretini bahşet. Ancak arzularımızı, isteklerimizi kabullenerek kim olduğumuzu anlamaya başlayabiliriz. Amin. (S: 95)
• Aşk’ta hiçbir risk yoktur. İnsanlar binlerce yıldır birbirlerini arayıp buluyorlar. (S: 104)
• Enerjimizi taşıyan her şeyin sürekli hareket halinde olması gerekir. Satın aldığın giysiler senin bir parçandır; o giysiler, dünyayla barışık olduğun bir gün hava almak için sokağa çıkman, incinip üzüldüğün bir gün kendini toparlamaya çalışman ya da yaşamını değiştirmek gerektiğini düşünmen gibi özel anları temsil ederler. Giysiler duyguları maddeye dönüştürür. Giysi, görünenle görünmeyen arasındaki köprülerden biridir. Hatta bir başkası için yapılıp sonradan senin eline geçen bir giyecek zararlı bile olabilir.Senin için yapılmamış giysileri evinde tutma. Ötekilerin hepsini giy. Toprağı altüst ederek kabartmak, dalgaları kırmak ve büyün duygularını hareket halinde tutmak çok önemlidir. Bütün Evren her an hareket ediyor, biz de öyle yapmalıyız. (S: 121)
• İnsan aşıkken her şeyi öğrenmek, daha önce aklından geçirmeye cesaret edemediklerini düşünmek gücüne sahip olabilirdi, çünkü Aşk bütün gizemleri kavramanın anahtarıydı. (S: 130)
• Bir zamanlar birisi her kente “sihirli bir yer”, yaşam hakkında ciddi ciddi düşünmek istediğimiz zaman gittiğimiz bir yer olduğunu söylemişti. O meydan da Brida’nın Dublin’deki “sihirli yeri”ydi. (S: 138)
• “Hayallerimi serdim ayaklarının altına
Yavaş yürü, hayallerimin üstüne basıyorsun. (W. B. Yeats.) (S: 141)
• Varoluşumuzun temel nedenini hiç bilemeyeceğimizi de biliyorum. Bu noktaya nasıl, nereden ve ne zaman geldiğimizi bilebiliriz ama neden ve niçin geldiğimiz sorusu her zaman cevapsız kalacaktır. Evren’in Yüce Mimarı’nın amacını sadece Kendisi bilir, başka hiç kimse bilemez. (S: 150)
• Yalnızca cesur olanlar, Güneş ve Ay Törelerini anlayanlar, tek cevabın BİLMİYORUM demek olduğunu bilirler. Bu ilk başta ürkütücü görünebilir; dünyayı, dünyevi şeyleri ve varoluşumuz konusundaki kendi yorumumuzu irdelerken bizi son derece kırılgan bir duruma getirir. Ama o ilk korkuyu bir kez yendikten sonra, mümkün olan tek çözüme, hayallerimizi izlemeye alışırız. Hep atmak istediğimiz adımları atabilecek cesarete sahip olmak, Tanrı’ya inandığımızı göstermenin bir yoludur. Bunu kabullendiğimiz anda yaşam kutsal bir anlam kazanır; o zamana kadar çok sıradan bir yaşam sürmüş olan Bakire Meryem’e günün birinde bir yabancı gelerek müjdeyi verdiğinde Meryem’in duyduğu duygunun aynısını biz de yaşarız. Bakire Meryem ‘Bana dediğin gibi olsun’ dedi. Çünkü bir insanoğlunun yapabileceği en yüce şeyin Gizem’i kabullenmek olduğunu anlamıştı. (S: 150-151)
• Cevap aramıyoruz, olduğu gibi kabulleniyoruz; o zaman yaşam çok daha yoğun, çok daha parlak oluyor çünkü yaşadığımız anın, attığımız her adımın birey olarak bizleri aşan bir anlamı olduğunu biliyoruz. Zaman ve uzam içinde bir yerlerde bu sorunun bir cevabı olduğunu anlıyoruz. Burada bulunuşumuzun bir nedeni olduğunu ve bu kadarını bilmenin bize yettiğini fark ediyoruz. (S: 151)
• Yaşamı ve evreni ancak ruh eşimizi bulduğumuz zaman anlayabiliriz. (S: 157)
• Sonunda ruh eşleri birbirlerini mutlaka bulurlardı. (S: 165)
• Büyücü’nün gözleri parladı, bir zamanlar sadece umut olan, şimdi gerçek oluyordu. (S: 165)
• Ruh eşinin ruhunu derinden sarsan fırtınaları ve depremleri anlıyordu, ama bunun dönüşümlerin doğasında olduğunu da biliyordu. Yeryüzü ve yıldızlar ve insanoğlu işte böyle değişip dönüşürdü. (S: 166)
• Aşk’ın birbiri üstüne binmiş binlerce gökkuşağı gibi tamamen renklerden örüldüğünü anlıyordu. (S: 170)
• Yaşamında önemli bir şeyle karşılaşınca bütün öteki önemli şeylerden vazgeçmen gerekmez. (S: 179)
• İnsan olmak demek, kuşku duymak, ama yine de yoluna devam etmek demektir. (S: 182)
• Ölümden korkuyorum ama hayatımı boşa harcamaktan daha çok korkuyorum. Aşk’tan korkuyorum; çünkü Aşk bizim kavrama gücümüzün dışındaki şeyleri içeriyor; müthiş bir parıltı saçıyor ama aynı zamanda yaydığı gölge beni korkutuyor. (S: 183)
• tür insanlar kendilerinin başkalarından önemli olduğunu sanırlar; onları hoşnut etmek zordur; kimseyle ilişki kuramadıkları için zamanlarını boşa harcadıklarını düşünürler. Genellikle de sonunda şiirsel adaletin gizemli bir formunun kurbanı olurlar: Başkalarıyla ilişki kurmayı başaranların salıverdikleri yıldız zerrelerinin ağırlığı altında ezilip orayı terk ederler. Unutma, Tanrı’ya giden birinci yol dua, ikinci yol da hazdır. (S:194)
• Hoca, “hiçbir zaman utanma” dedi. “hayatın sana sunduğu her şeyi kabul et ve her kadehten içmeye çalış. Bütün şarapların tadına bakmak gerekir; kiminden bir yudum alırsın ama diğerlerini şişeyi bitirinceye kadar içersin. “ “Hangisinin hangisi olduğunu nasıl anlayacağım?” “Tadına bakarak. İyi bir şarabın tadını, ancak daha önce kötü bir şarap içmişsen anlarsın.” (S: 213)
• Tanrı onları anlayacaktı, çünkü cesurlar korkularına rağmen kararlar veren, yürüdükleri yolun her adımında şeytanın eziyetine katlanan, her hareketleri için kaygılanan, doğru mu yanlış mı yaptıklarını irdeleyen insanlardır. Ve yine de yaptıklarını yapmaya devam ederler. Böyle davranırlar çünkü o gece ateşin çevresinde dans eden cadılar gibi, onlar da mucizelere inanırlar. (S: 218)
• Yeryüzündeki güzel şeyler kimse sahip olamaz ama onları tanıyabilir ve sevebiliriz. Tanrı kendini insanlara böyle anlarda gösterir. (S: 219)
• Bundan sonra Aşk’ın özgürlük olduğunu hep hatırlayacağım. Öğrenmesi çok uzun yıllar alan ders işte buydu. Beni sürgüne gönderen de, şimdi özgürlüğüme kavuşturan da bu derstir.(S: 220)
Yazgüneşi fotoğrafı beğenmişse, güzeldir o fotoğraf. Sen de Brida' yı beğenmişsen güzeldir o kitap ama Elif' den sonra soğudum Coelho' dan:)
YanıtlaSilElif'i okumadım henüz. Pekçok kişi aynı yorumu yapıyor yalnız. Okumasam mı acaba =)
YanıtlaSilhmmm alıntılar nefis
YanıtlaSilama ben kiştabı fotoğraflamana bayıldım balıkım
muy bien olmuş
eline gözüne sağlık
elifi hiç okuma bence de
kaçırılmış birşey yok
ben alıntı paylaşmıştım üstünkörü göz atsan yeter..
dip not: zıvanasızım hakkımda sarf ettiğin güzel kelimelerine teşekkür ederim :)
Dün iş yerinde öyle eğledim kendimi Yaz'ım Güenş'im, beğendiysen ne mutlu bana. Dediğin gibi yapacağım, alıntılarını okuyacağım Elif'in. Öptüm pek çok. =)
YanıtlaSilCOELHO nun b kitabını arkadaşata söylemişti..bak girdiğin pasajlar kaçırma oku diyor..not aldım bir ara bunu da alayım ..:))
YanıtlaSilcrazywomanrosemary, al al. pişman olmazsın gibime geliyor. bir de "portobello cadısı" diye bir romanı varmış coelho'nun. onda da böyle büyüler, fantastik ögeler varmış. onu da merak ettim, bi ara okuyacağım. sevgiler =)
YanıtlaSilGüzel yazmışsın :) Ben de sayfama beklerim:
YanıtlaSilhttp://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2015/01/brida-paulo-coelho.html
Teşekkürler mahrem-i-esrar. Sayfanı okuyorum an itibariyle :)
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil