Murathan Mungan’ın “Aşkın Cep Defteri”nden, “Aşk ve Fotoğraf” bölümünden bazı alıntılar.
…
Aşk fotoğrafları, ima eder.
Bir an, bir aşkı ima eder.
Bazen sıradan bir an, büyük bir aşkı ima eder.
Akıp giden zamanın içinde o bir tek an, insanı bütün sürece inandırır. Temsil gücü yüksek bir fotoğraftaki anın biricikliği, zamanın geçiciliği kadar, sürecin bütününe de bir göndermedir. Görünen bir tek anın, görünmeyen anların çağrışımlarını da kapsadığı bilinir. Geçip gidenin ardından, yinelenebilirliğin olasılığını akla düşürür. Görüntünün yarattığı kışkırtma, aynından bir tane daha yaşamaya ilişkin bir varoluş iştahı yaratır insanda.
Söylemek bile fazla, ama aşk fotoğrafları derken, daha çok yeniyetmelere yönelik ticari kaygılarla yapılandırılmış kadın-erkek ilişkisinin (ya da onların birebir taklidi olarak üretilmiş erkek-erkek ya da kadın-kadın ilişkisinin) mevcut klişe pozlarını geleneksel ya da modernleştirilmiş çeşitlemeleriyle çoğaltan piyasa işi “aşk kartpostalları”nı değil, has fotoğraf sanatçılarının çektiği koyu kıvam fotoğrafları kastediyorum. Işığın ya da gölgenin, en az kadın ya da erkeğin hali kadar içimize dokunduğu fotoğrafları.
Hatta giderek “fotoğraf”ın kendisinin bir aşk olmasını.”
Fotoğrafın gölgesi kalır bakanda,
Bakılanda
Fotoğrafın sabitlendiği zaman değişmez elbet
Bakanın gözleri yıllanır
Ne kadar tanıdık olsa da
Işıkla gölgenin yerini bulması
Zaman alır
Bulunduğu günden bu yana fotoğrafın içimize işlemesi bundandır.
Daha fotoğrafı çekildiğinde geçmişte kaldığını biliriz içinde yaşanılan anın.
Sonrasında o fotoğraf aklımızda kalan genel resmin boşluklarını doldurmaya yarar; dolduramasak bile boşlukları hissettirmeye… Böylelikle yaşanılanların gerçekliği ve var olduğumuz zaman konusunda içimizi ikna etmeye. Fotoğrafla belgelenen anın öncesi ve sonrası arasındaki belirsiz ilişkiyi kurarak o sürekliliği, kesintisizliği yaşam boyu diri tutmaya.
Hayal gücünüze iş bırakan, kışkırtıcı bir çağrışım, bir anımsama alanıdır fotoğraf. Hareketi, kesintisiz biçimde betimleyen filmden daha verimli bir yoldur. Bir filmin bize fazla iş bırakmayan kesinliği, alan ve hikaye tanımlanabilirliği karşısında fotoğrafın imgelemimizi kışkırtma gücü daha fazladır. Zihnimize, deneyimlerimizi güncelleme fırsatı tanır.
Boşluklarımızı kavramaya olanak sağlayan her ifade disiplini, kendimizi yeniden üretmemiz konusunda bir olanaktır, bir tutanak… Gördüğümüz kadar, nasıl hatırladığımıza da içimizde yer açar.
Zamanın unutturduklarıyla fotoğrafın hatırlattıkları içimizde çarpışır.
Fotoğrafın doğasında “konusuna” değer kazandırma eğilimi vardır. Her neyin fotoğrafı çekilmişse, o artık çok daha dikkatli bakışlarla incelenmeyi, başka türlü bakılmayı, görülmeyi, üzerinde düşünülmeyi hak ediyor demektir. En azından kendi zamanının dışına çıkıp, fotoğrafın sonsuz zamanında kendine bir yer kazandığı için.
Sözü uzatmayacağım: birkaç kartpostal, birkaç fotoğraf elimdeki. Bu kitap için hepsi bu. Binlerce kartpostala kaynaklık eden onca fotoğraf arasından siz hayatın karşınıza çıkardıklarını seçersiniz. Çağrışımlarına kapıldığınız fotoğrafı metinleştirmek, sizden kendi hikayenizi ister. Sonuçta her albüm kişiseldir.
Fotoğraf üzerine söz almak değil amacım, fotoğraftan yola çıkan sözümü çoğaltmak. Başkalarının fotoğraflarını kendi hatıramız kılmak.
Sonrası yeniden ışık, yeniden gölge ve kendini zamana bırakmak.
bu kitabı acilen okumalıyımmmmmmmmmmm..
YanıtlaSilfotoğraf çekerken harbi komik oluyoruz yalnız yaaa..
epeydir ihmallerde çekerken çekilmeler
ihmal etmeyelim avlayalım birbirimizi :)))
ne güldüm yaa
en çok da şu botanikteki seradaki haline gülüyorum charlinin meleklerinden birisin orada adeta :))))
Ben de yeni aldım kitabı, şöyle bir karıştırdım sadece. Fotoğrafla ilgili bir bölüm görünce de tabi ki önceliği oraya verdim =D
YanıtlaSilyaaaa evet, ne zamandır çekerken çekmiyoruz birbirimizi. bunu yapalım.
benim favorim de yukarıdan ikinci fotoğraf. Notre Dame'ın kamburu gibi çıkmışım =)
ahhayytt ne güzel yazmışsın, ben buradan tırtıklarım artık oturup yazmak yerine :P mungan'ın bu kitabını bir türlü bitirmek istemiyorum, tadımlık okuyorum ara ara..
YanıtlaSilfotoğraflar çok şirin her zamanki gibi tabii ki de , özellikle ikinciye bayıldım, napıyosun kuzum orda, solucan yuvasının içini falan mı çekiyordun :))
Yaaa o fotoğrafa ben de bayılıyorum, çok komik. Sırt çantamın üstüne yağmurluğu giyince, yerde de artık ne gördüysem onu çekerken, Notre Dame'ın Kamburu gibi oluvermişim =D
SilKitap çok güzel, ben de aynı senin dediğin gibi okudum, tadımlık. =)
(Bu arada, yoruma cevap yazdım kaç kez denedim hatırlamıyorum. Nasıl olduysa, bu sefer oldu !)