13 Mayıs 2014 Salı

Orada bir GAP var.. Uzakta..

Şeytanın bacağını nihayet kırdım. AFSAD'ın GAP turundaydım. İki gün izin alıp 23 Nisan'la birleştirince, nurtopu gibi 5 günümüz oldu. İlk durağımız Halfeti. Baraj nedeniyle sular altında kalacak olan yer burası. Doğa, tarih, kültür, insanların yaşam alanları, evleri hepsi suya gömülecek. Yazık. 






Hasankeyf'ten sonra Midyat'a doğru yola çıkıyoruz. Gören herkesin hayran kaldığı, hayalimde bir masal yapısı olarak canlandırdığım Mor Gabriel Manastırı'ndayız. Taaaaaa 397 yılında kurulmuş bu manastır. Kurucuları Mor Şmuel ve Mor Şemun. Süryanice'de "Rahiplerin Meskeni" anlamına gelen "Dayro D'umro"dan türetilen "Deyrulumur" adıyla da biliniyor. Bugünkü ismi ise; 7. yüzyılda yaşamış, dört ölüyü diriltmek dahil pek çok mucize gerçekleştirmiş, sade yaşamıyla azizlik mertebesine erişmiş, iyi ve dirayetli yönetimiyle Manastır'ın gelişmesinde önemli rol oynamış Manastır ve Turabdin Metropoliti Mor Gabriel'den geliyor. Kilise tarafından "İkinci Kudüs" olarak ilan edilen Mor Gabriel, Yunanistan'daki manastırlarıyla ünlü Athos Dağı'nda kurulu herhangi bir manstırdan en az 400 yıl daha eskiymiş. Neyse işte. İnternette bir sürü bilgi var. Uzun lafın kısası, önemli bir manastır. 





Mor Gabriel'i gördükten sonra Midyat sokaklarına dalıyoruz. TV dizilerinin çekildiği meşhur Devlet Konukevi'ne gidiyoruz. Burası o kadar kalabalık ki, iğne atsan yere düşmez. Kalabalıktan bunalıyoruz. 




Mardin'deyiz. Burada iki gece kalacağız. Otelimiz eski Mardin'in göbeğinde. İlk günün yorgunluğuna rağmen, merakımıza engel olamıyoruz. Akşam yemeğinden sonra etrafta ne var diye bakmaya çıkıyoruz Neslihan ve Sertaç ile. Gördüğümüz ilk hediyelik eşya dükkanına dalıp alışveriş yapıyoruz. Sonra bir kafede kahve içiyoruz, Mardin'in gerdanlık manzarasına karşı. Sabah, istikamet Deyrulzafaran Manastırı. Adı, manastırın etrafında yetişen safran (zafaran) bitkisinden geliyor. Milattan önce Güneş Tapınağı, daha sonra da Romalılarca kale olarak kullanılmış. Romalılar bölgeden çekilince, Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirmiş ve kaleyi manastıra çevirmiş.




   
Sonraki durağımız Kasımiye Medresesi. Yapımına Artuklular zamanında başlanmış. Timur dönemindeki Moğol saldırılarından dolayı yarım kalmış. 15. yy sonlarında Akkoyunlular zamanında tamamlanabilmiş. 


Doyamadığımız, bizi tekrar davet eden Mardin sokakları...






Otelimizin olduğu yerdeki sokaklarda gezinirken, kulağıma bir müzik sesi çalındı. Sesin geldiği yere yöneldiğimde, zemin hizasında bir pencere gördüm. İçeride enstrümanlarını çalıp şarkı söyleyen gençler vardı. Geri çekilip, "Neredeyim ben yaaa" diye baktığımda, şu aşağıdaki dünyalar tatlısı mavi kapıyı ve kapının üzerindeki levhayı gördüm. "Her Yerde Sanat Derneği". Derken kapı açıldı, bir genç bizi içeri davet etti. "Gelin size derneğimizi gezdireyim" dedi. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gençler burada toplanıp müzik yapıyorlarmış. Mardinliler onlara Türkçe, Kürtçe, Arapça şarkılar öğretiyor, onlar da kendi dillerinde şarkılar öğretiyorlarmış. Sadece müzik değil kısa film de yapıyorlarmış. Mardin'de böyle bir kültür merkeziyle karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Şaşırdığıma şaşırıyorum. Mardin, zaten "çok kültürlü" bir kent değil mi ?

 İnternet sayfası: http://www.heryerdesanat.org/





















2 gün Mardin'e yetmiyor. Aklımız, kalbimiz bu kadim kentte kalıyor. En yakın ne zaman gelebiliriz diye düşünmeye başlıyoruz hemen. 

Şimdi Göbeklitepe'deyiz. İnsanlık tarihinin değiştiği yer. Tam 12 bin yıl önce inşa edilen dünyanın ilk tapınağı. Şanlıurfa'ya 15 km. uzaklıkta. Göbeklitepe, yanıtları henüz bulunamamış soruların da tapınağı aynı zamanda. Günümüze dek böyle mükemmel olarak nasıl korunmuş ? Niye onlarca ton toprak ve çakmaktaşlarıyla tamamen gömülmüş ? İnsanları tasvir eden T biçimindeki sütunlar nasıl taşınmış ve dikilmiş ? İnsanlığın avcı toplayıcı döneminde yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12 bin yıl öncesinde bu yapılar nasıl tasarlanmış?



Konik kümbet evleriyle belleklerimize yerleşmiş Harran'dayız. Bu evler şimdi ahır ya da depo amaçlı kullanılıyor artık. Müze haline getirilen bir kerpiç evin içini geziyoruz. Harran sıcağından sonra serin serin iyi geliyor.Dünyanın ilk üniversitesi buradaymış. Medeniyetin, eğitimin beşiği olmuş.






Peygamberler şehri Şanlıurfa'dayız. Urfa taşı ile yapılmış hanlar, hamamlar, çeşmeler, camiler, evler görmeye değer. Görülecek çok yer var, zamanımız kısıtlı olduğu için Balıklıgöl'e gidiyoruz. Hava kararmaya başladığından şehrin sokaklarında kaybolamıyoruz. Uzaktan gördüklerimizle yetiniyoruz. Urfa'ya gelip de sıra gecesine gitmemek olmaz. Gidiyoruz. İnsanlar sıra sıra oturmuşlar. Türküler söyleniyor. Çiğköfte yoğuruluyor. Kah oynanıyor kah oturduğun yerden türkülere eşlik ediliyor. Ayakkabınızı çıkarıp girdiğiniz için, kesif bir ayak kokusu hakim. Biz geciktik, bitmesine 1 saat kala ancak yetişebildiğimiz için, bir süre sonra kalabalık gidiyor. Havalandırma daha çok çalışıyor. Bayılmadan geceyi tamamlayabiliyoruz. Ayak kokusu olmasa, sıra gecesi güzel aslında. 





Geceyi Şanlıurfa'da geçirip, sabah Nemrut'a doğru yola koyuluyoruz. Yolda, Karakuş Tümülüsü'nü ve tarihi Cendere Köprüsünü görüyoruz. 


 


Ve, Nemrut'tayız. Dünyanın 8. harikasında. Şimdiye dek fotoğraflarda, belgesellerde gördüğüm kral ve tanrı heykelleri artık karşımda. Kommagene Kralı I. Antiochos, Yunan ve Pers dinlerini birleştirip yeni bir dünya dini oluşturmayı, Nemrut Dağı'nı bu dinin merkezi yapmayı, yeni dinin tüm dünyaya buradan yayılmasını, bu sayede tüm dünyaya hükmetmeyi istemiş ve kendini tanrı ilan etmiş. Etmiş ama Antiochos'un ömrü, tüm bunları gerçekleştirmeye yetmemiş. Tanrı olarak ölümsüz olamamış ama Nemrut Dağı'nın tepesine yaptırdığı bu heykellerle ölümsüzlüğe kavuşmuş. Sözler yetersiz ve gereksiz burayı anlatmak için. Hani "ölmeden önce yapılacak 100 şey" gibi listeler var ya. Hah, Nemrut Dağı o listeye girer, hem de ilk sıralara yerleşir. Gidin, görün. Yanınıza şarabınızı almayı unutmayın. Bizim gibi unutsanız bile, girişteki kafe gibi yerde satılan şaraplardan bir şişe alın. Artık ortam mı, gün batımı mı, heykeller mi... Hangisi başınızı döndürür siz karar verin. 

 









 






 


Faydalı Bilgiler:
İki gece Mardin'de İzala Butik Otel'de kaldık. Rüya gibi bir oteldi. Paraya kıyıp orada kalmak gerek. (http://www.izalahotel.com/ )

Şanlıurfa'da Harran Otel'de bir gece kaldık. Eski ama kalınabilecek iyi bir otel. (http://www.hotelharran.com/ )

Bir gece de Nemrut'da, Euphrat Otel'de kaldık. Kahvaltısı, akşam yemeği harikaydı. Odalar epeyce serin oluyor. Bir battaniye daha istemeyi unutmayın. (http://www.hoteleuphratnemrut.com/ )

Gaziantep'de sadece yarım günümüz oldu. Orada da yemek için Halil Usta'yı öneririm.Kebabını geçtim, salatasının lezzetini anlatmaya kelimeler yetmez. Baklava içinse, Koçak Baklava.  Gümrükhan'da, Kahveci Seddar'da fincanda pişen çift renli dibek kahvesini de yapılacaklar listenize alın derim.






2 yorum: