KHBAG'ın 5'lik Simit Kampı
Meğer, Isparta’da Dedegöl diye
bir yer varmış. Meğer, orada da Dedegül diye yaklaşık 2 bin 900 metre
yükseklikte bir dağ varmış. Meğer, her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında,
Eğirdir Turizm Tanıtma ve Doğa Sporları Derneği tarafından Dağcılık Şenliği
düzenlenirmiş. Baktık, tüm trekking-dağcılık-doğa sporları kuruluşları sırayla
Dedegül Zirvesi etkinliği düzenliyor, “e biz niye gitmiyoruz?” dedik. Ha deyince
organize olamadık bu sefer o yüzden şenliği kaçırdık. Sonra niyetlendiğimizde “şiddetli
yağış ve fırtına” uyarısı yapıldı. Bir aydan fazla bir süre Dedegül
etkinliğimiz ertelendi. En sonunda, 4-5-6 Temmuz tarihlerinde kampımızı
gerçekleştirdik.
Kamp ekibi ilk başta ikiye
ayrılmıştı. Zirveciler ve 5’lik simitler. Bir kısım KHBAG’lı zirve yapacaktı.
Diğer bir kısım KHBAG’lı da, “aksiyon aksiyon nereye kadar” diyerek, kampın
kurulduğu Melikler Yaylası’nın doğal güzelliklerinin tadını çıkaracak, yiyip
içip, keyfine bakacaktı. Yelda’nın tabiriyle “5’lik simit gibi” yatacaktı. En
baştan, 5’lik simit ekibindeki yerimi aldım. Geçen sene 3 bin 150 metrelik
Lahitkaya Zirvesi’ne çıkmıştım. Bu sene de beni götürürdü o.
Arya, Özlem, Yelda ve Murat Cuma sabahı
yola çıktılar. Esra, Özgür, Patron ve ben akşamı zor ettik. İş çıkışı buluşup
hemen yola koyulduk.
Ankara-Afyon yönünde Akşehir üzerinden Yenişarbademli’yi,
Beyşehir Gölü’nü geçerek gece 01.00’a doğru kamp alanına ulaştık. Yolda minnak bir tilkiye rast geldik. Tilkicik
sanırım arabanın ışığından tedirgin olmuştu, korkmuştu, önümüzde minicik
bacaklarıyla hoplaya zıplaya kaçıyordu. Bir süre önümüzden gitti, sonra sağa
saparak karanlık ormanın içine daldı. Tilki beni kesmemişti. Ayı da görmek
istiyordum. Yol boyunca belki ayı da görürüz diye gözlerimi dört açtım fakat
heyhat, göremedim. Kamp alanında Murat bizi karşıladı. Sonra Özlem ve Yelda da
geldi. Çadırlarımızı kurduk. Esra ile kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda,
ne görsek beğenirsiniz ? Ne olacak, milyonlarca zilyonlarca yıldız. Yıldızların
altında içmeden sarhoş olan Esra ve bendeniz, bildiğimiz tüm şarkıları
söyledik. Kimse bizi dinlemedi, kaale almadı. Olsun. Biz çok eğlendik. Çadırlarımıza girdik. Hemen
sonrasında yağmur başladı. Çadırımızın yağmura dayanıklılığını, Niksar’da
ölçmüştük. O yüzden tereddütsüz uykuya daldık.
Sabah ilk Yelda uyandı.
Arkasından ben. Ve Arya. Üçümüz biraz dolaştık. Arya, saç rengini açmak için
papatyalar topladı.
|
F: Ayşe Keskalan |
Sis, ortama mistik bir hava veriyordu. Uzun uzun, hayret ve
hayranlıkla sisler içindeki manzarayı izledim.
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
Sonra çadırlarımızın olduğu yere
gittik. Baktık biri bize doğru geliyor. Mehmet Çavuş. Elinde bir torba kiraz.
Zaman ilerliyor. Kimsenin uyanmaya niyeti yok. Mehmet Çavuş da kızıyor. “Uyumaya
mı gelmiş bunlar buraya. Uyandırın şunları.” Arya ve ben, bütün çadırları
dolaşıp, avazımız çıktığı kadar “Sabah olduuuuuuuuuuuu. Uyanıııııııııınn” diye
bağırıyoruz. Böyle güzel uyandırılmaya kim hayır diyebilir ki =P
Kahvaltımızı yapıyoruz güle
oynaya. Arya’nın doğum gününü kutluyoruz.
|
İyi ki doğdun Arya =) Doğayla içiçe, mutlu,huzurlu, sağlıklı bir ömrün olsun. | F: Esra Taner |
|
Mehmet Çavuş, gezip görülecek yerleri
anlatıyor.
|
F: Özgür Salcan |
Önce Pınargözü Mağarası’na gitmeye karar veriyoruz. Çünkü yürüme
mesafesi. Yürürken karşımıza kocaman bir çam ağacı çıkıyor. 600 küsur
yaşındaymış.
|
F: Ayşe Keskalan |
Hemen gereken fotoğrafları çekinip yolumuza devam ediyoruz.
|
F: Özgür Salcan |
|
F: Özgür Salcan |
Yolda
kiraz ağaçlarına dalıyoruz. Nefis. Nefis. Nefis. Sonra mağaraya ulaşıyoruz. Mağaradan
saniyede 7 litrelik debisi olan bir kaynak çıkıyor. Mağaranın 16 km.lik bölümü
ölçülmüş, sonuna kadar ulaşılamamış henüz. Belirlenen son nokta, girişten 660
metre yukarıdaymış. Mağara Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın da en uzun
mağarasıymış.
|
Fotoğraf: Özgür Salcan |
Mağaranın içine doğru yürüdük.
Çıkışta ayaklarımızı suya soktuk. En fazla kaç saniye dayanabiliyoruz ölçmeye
çalıştık.
|
Fotoğraf: Özgür Salcan |
Sonra tekrar kamp alanına geldik. “5’lik simit gibi yatmak” üzere
geldiğimiz için, kendimizi yalancı çıkarmamalıydık. O nedenle ağacımızın altına
serdiğimiz örtülerin üzerine yattık. Kalktık. Sonra öbür tarafa dönüp tekrar
yattık. Bu böyle akşama kadar sürdü.
|
Fotoğraf: Özgür Salcan |
İlk başta zirve ekibinde olan Murat ve Yelda, sözlerini çiğnemiş olmamak için, "Biz zirve yapıp geleceğiz" dediler. Güldük. Ama içimizden. "zirve yapamasak da biraz yürümüş oluruz" diyerek uzaklaştılar. Akşama doğru, yorulmuş ama heyecanlı bir şekilde geldiler. Tırmandıkça manzaranın ne kadar güzelleştiğini anlattılar. Bir dahaki sefere zirve yapmak için gelmeye karar verdik.
|
F:Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
Gün batımını izledikten sonra, akşam
yemeğimizin hazırlıklarına başladık.
Ateşimizi canlandırdık. Ateşsiz kamp olmaz
aga. Olursa da eksik olur.
|
F: Murat Önder |
Yedik, içtik, sohbet ettik, eğlendik. Kimsenin yatası
yok. “Hadi” dedik, “gece yürüyüşü yapalım”. Pınargözü Mağarasına doğru giden
yolda yürümeye başladık. Yusuf da bizimleydi. Karanlık, orman, sessizlik.
Korktuk mu ne… Yok canıııımm… Niye korkalım ki. Yürüyüşü fazla uzatmadan
çadırlarımızın olduğu yere dönelim dedik. Çadırlara yaklaşınca bu sefer de
yukarıya doğru yürüyelim dedik. Vukuatsız sona eren yürüyüşümüzü, ateş başında
sohbet ederek kutladık =D
Ertesi sabah, Yaka Kanyonu’na
gittik. Arabalarla gidebildiğimiz yere kadar gittik.
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
|
F: Ayşe Keskalan |
Küçük Oyuk Yaylası’nda
karşılaştığımız Mehmet, bize eşlik etti. Önce kanyonu yukarıdan izledik.
Yankılanan seslerimizle epeyce eğlendik.
|
Mehmet ve Murat. F: Özgür Salcan |
|
|
|
Sonra, Kıpaz Deresi’ne indik. Derede
yürüdük. Ayaklarımız bayram etti. Murat ve Arya ise tamamen suya girdikleri
için tüm vücutları bayram etti. Su kuşumuz Arya’nın neşeli çığlıklar atarak
suda oynayışını izledik.
|
F: Özgür Salcan |
|
F: Özgür Salcan |
|
F: Özgür Salcan
|
“Yolcu yolunda gerek” diyerek, Arya’yı sudan çıkmaya
ikna ettik. Arabalarımıza doğru yürürken karşımıza çıkan keçi sürüsü bizi epey
oyaladı.
|
F: Özgür Salcan |
Sonra Mehmet’in ailesinin kaldığı yere geldik. Mehmet’in annesi bize
keçi yoğurdundan ayran ikram etti. Bu ayran, ve ailenin güler yüzü tüm
yorgunluğumuz alıp götürdü.
Kamp alanına döndüğümüzde, yüzler
asılmıştı. Gitme zamanı gelmişti. Çadırlar toplandı. Mehmet Çavuş’la
vedalaşıldı. Bir KHBAG klasiği olarak “Burası ne güzelmiş. Tekrar gelelim”
dilekleri havada uçuştu. Yol boyu bize eşlik eden Dedegül Zirvesi’ne hayran
hayran bakarak Ankara’ya doğru harekete geçtik.
|
F: Esra Taner |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder