Pazar günleri yapılan günü birlik doğa yürüyüşlerine katılıp katılmama konusundaki karar verme mekanizmam şu şekilde işliyor:
Haftaiçi duyuru geldiğinde, üşeniyorum. “Amaan kim gidecek
şimdi Pazar Pazar” diyorum. Sonra, "arkadaşlar gidiyormuş yaa, muhabbeti kaçırmayayım" diye
gitmeye karar veriyorum. Cumartesi akşamı hummalı bir hazırlık başlıyor. Çanta
hazırlanıyor. Çantaya tozluk, yedek giysiler, baton, kuruyemiş filan konuyor.
Öğle yemeği için sandviç hazırlanıyor. Saatin alarmı kuruluyor ve uyku.
Sabah, 06:00 veya 06:30’da telefonun çalan alarmıyla gözler açılıyor. İçimden kendime küfürler ederek, kalksam mı kalkmasam mı diye kısa bir kararsızlık anı yaşanıyor. Sonra yine küfür ve ardından “Yaaaaaa kızım ne işin var sabahın köründe yollara düşüyosun. Sıcacık yatağında yatıp uyusana. Yaaaa amaaaaan” şeklindeki hayıflanmaların akabinde, sürüne sürüne yataktan kalkılıyor. Allah'tan, babacığım benden daha önce uyanmış ve kahvaltıyı hazırlamış oluyor. Hazır kahvaltıya çöküp aceleyle bir şeyler atıştırdıktan sonra, termosa çay koyuyorum. Ve, evden çıkış. Toplanma noktasına varış. Arkadaşları görünce yüze yayılan gülümseme. Arka koltukta dönen muhabbet. Çay çorba molası. Yürüyüşe başlayıp da, mis gibi manzarayı, ormanı, karı, ağacı, çiçeği, kuşu, böceği görünce “Ohh iyi ki gelmişim. Gelmeyip ne yapacaktım ? Miskin miskin evde oturacaktım” diye sevinme ve kendini takdir etme.
Yürüyüş bitip de eve gelince,
alınan sıcak duş ve birer birer yüklenmeye başlanan fotoğraflara bakarak o günü
yeniden yaşama. Yeniden, gittiğin için kendini takdir etme, mutlu olma.
İşte, "Ohhhh ne iyi etmişim de gelmişim" dedirten görüntülerden bazıları:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder