10 Mart 2013 Pazar

Karlar Altında Kars Masalı


Masal, gerçek oldu. Birkaç ay önce "bir deliliğe kalkıştım ama... bakalım gidebilecek miyim" diye yazmıştım. Oldu. Gittim. =)

Birkaç yıl önce başladı Kars sevdası bende. Nereden tutuldum bu sevdaya bilmiyorum. Gördüğüm fotoğraflardı büyük olasılıkla beni cezbeden. Şerif Sezer ile Tarık Akan'ın oynadığı, Kars'da geçen "Deli Deli Olma" filmi de bu isteğimin üstüne tüy dikmişti. Her sene, kış geldiğinde, Tempo Tur'un web sayfasındaki Kars gezisinin programını okur, gidip gitmemek konusunda kararsız kalır, sonunda da bu işi gelecek seneye ertelerdim. Bu kış, "ertele ertele nereye kadar" dedim. Tempo Tur'la gitmeyi düşünürken, Dilek'ten aldığım e-posta, fikrimi tamamen değiştirdi. Dilek'in sıklıkla seyahat ettiği gezi grubu, Şubat ayında Kars'a gezi düzenliyordu. Bundan daha iyi bir tesadüf olabilir miydi ? Elbette olamazdı ! Tempo Tur'la tek başına gideceğime, tanıdığım arkadaşlarımın olduğu geziyi tercih edecektim tabi ki. 



 


 7 Şubat Perşembe günü, saat 18:00'de, Ankara Garı'ndan hareket eden Doğu Ekspresi'ne bindik. 26 saat sürdü yolculuğumuz. Şanslıydık çünkü trenimiz rötar yapmamıştı. Tren yolculuğunu ayrıca yazmak istiyorum. Burada sadece şunu söylemekle yetineceğim: "Anlatılmaz, yaşanır."

Kars'a Cuma akşamı, saat 20:30 sularında vardık. Gece, şehir ile ilgili fazla ipucu vermiyordu. Bizi karşılayan ilk görüntüler, sarı ışıklı evler, buzlanmış yollar oldu. Kars'ta neler göreceğimin, neler hissedeceğimin, nasıl fotoğraflar çekeceğimin merakı içinde otel yoluna koyulduk. Dilek'le beraber otelde birer kase çorba içip, yattık.

Ertesi günün programı Kars merkezin gezilmesiydi.










Pazar günü de önce Ani Harabelerini, sonra da Çıldır Gölünü görecektik. Otelden çıktık, yürüyerek Kars'ı gezdik. Rus döneminden kalma binaları, sokakları gördük, fotoğrafladık.

                                      

                                      

Kale'nin çevresindeki mahalleleri, Taşköprü'yü gezdik.



Çıkılmaz denilen Kale'ye çıktık. =D Süleyman, buz tutmuş olabileceği için Kale'ye çıksak bile inmemizin zor olacağını söyledi. Harun da ben de Kars'a ilk kez geldiğimizden dolayı, "Bir daha bu fırsatı bulur muyuz bulamaz mıyız, nereden bileceğiz. Gelmişken çıkalım" dedik. Turdan iki kişi de katıldı bize. Dördümüz çıktık. Kars'a kaleden kuşbakışı baktık. Sonra da kolayca indik.


Öğle yemeği için herkesi serbest bıraktı Süleyman. Süleyman, etçil bir damak tadına sahip olduğu için, Kars’taki en güzel cağ kebabının yapıldığını iddia ettiği Köşem Gözde Et Lokantası’na gitti. Ağzının tadını bilenler de Süleyman’la birlikte gittiler. Ben, yöresel yemeklerin yapıldığı Kadıneli Yöresel Yemekleri (KAMER)’de yemeyi tercih ettim. “Evelik” diye bir ottan yapılan “Evelik Aşı Çorbası” ve kaz eti yedim. Yemeğin üstüne, sobada demlenen çok lezzetli bir tarçın-karanfil çayı içtim. Kamer’in yemeklerini tavsiye ederim, yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.
Evelik Aşı Çorbası, Kaz Eti

KAMER
Dilek, arkadaşlarından cumartesi günü Çıldır Gölü'nde cirit yarışlarının ve daha bir sürü etkinliğin olacağı bir festival düzenleneceğini öğrenmişti. Önce programı değiştirelim, cumartesi sabah Çıldır’a gidelim dedik. Süleyman, Atalay’ı aradı. Atalay, gölün kenarındaki tesisin sahibiydi. Cumartesi günü, kalabalıktan dolayı bizim grupla ilgilenmesinin zor olacağını, yemek çıkaramayacağını, göl üzerindeki fayton gezisini ayarlayamayacağını söyleyince, tekrar eski programa dönme kararı alındı. Akşam, yemek için grup olarak Hanımeli Restoran'a gittik. Restoran sahibi çift bizleri ağırlamak için ellerinden geleni yaptılar. Güleryüzle hizmet ettiler. Yemeğin sonunda, bizi bir sürpriz bekliyordu. Yöresel bir enstrüman -yanlış hatırlamıyorsam, tar- eşliğinde restoran sahibinin söylediği Azeri türkülerine bildiğimiz kadarıyla hepimiz eşlik ettik. Çiftin küçük kızları dans ettiler.

Pazar günü, sabah erkenden Ani Harabelerini görmek üzere yola koyulduk. Ani şehri, bembeyaz elbisesini giymiş, sessizce bizi bekliyor gibiydi.
                                                


Ani'nin en eski tarihi M.Ö 5000 yıllarına kadar uzanmaktaymış. İpek Yolu'nun Anadolu'ya giriş kapısı gibiymiş. Yıkılmış İpek Yolu köprüsünün altından akan Arpaçay Nehrinin karşı tarafı Ermenistan'mış. "Kartopu atalım mı hehehe" şeklindeki cıvıkça önerime, "karşılığında kurşun atarlarsa görürsün gününü" şeklinde bir karşılık alınca, "Canım zaten şakacıktan demiştim" diyerek güzel bir U dönüşü örneği sergiledim. Kalıntılar arasında gezerken, birdenbire önümüze çıkıveren ve çıktığı hızla da gözümüzün önünde yitip gidiveren tavşan kardeş, Ani'nin en renkli, en sevimli sürpriziydi.









Antik kenti ziyaretimizi bitirince, Çıldır Gölü'ne doğru yola koyulduk. Yol boyunca koca kuyruklu bir sürü tilki gördük. Açlıktan yol kenarına kadar inmişlerdi.

Bu arada, tavşan ve tilki deyince, Kars'taki Kuzey Doğa Derneğinden söz etmeden geçmek olmaz. Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı illeri çevresinde faaliyet gösteren dernek, bu alanlardaki canlı çeşitliliğinin ortaya çıkarılması ve korunması için faaliyet gösteriyor. Kısıtlı olanaklarla, pek çok işe imza atan ekibi gönülden kutlamak gerekir. Neler yapmışlar diye merak edeniniz olursa, buyurun buradan tıklayın: http://www.kuzeydoga.org/index.php

Evet. Nerede kalmıştık ? Haaaa, Çıldır Gölü'ne doğru gidiyorduk. Yol kenarında pek çok kez köyler, evler gördük. Yoksul görünen köyler. Derme çatma evler. Fotoğraf çekme isteği uyandıran güzel manzaralar da vardı ama, ne yazık ki minibüsleri durdurup fotoğraf çekme olanağımız olmadı. Göle varır varmaz, her birini iki atın çektiği kızaklara attık kendimizi. 30-40 cm. buz tutmuş gölün üzerinde, kızaklarla 10 dakikalık birer tur attık. Aslında beni alıp Kars'a getiren görüntülerden biri de bu göl üzerindeki kızaklardı.




Kızaktan sonra göl üzerinde gezinirken, ileride birkaç kişi gördük. Gölü iki taraftan delmişlerdi. Uzaktan balıkçı sandım onları. Yanlarına gittiğimizde, serbest dalış rekortmeni Devrim Cenk Ulusoy'un, Çıldır Gölü'nde 72 metreye paletsiz serbest yatay dalış denemesi için çalışmalar yaptığını gördük. Kendisiyle sohbet ettik, fotoğraf çekindik. Sonradan öğrendik ki, olumsuz hava koşulları, göl suyunun görüş mesafesinin olmaması gibi engeller nedeniyle sporcu rekor denemesinden vazgeçmiş.  

Devrim Cenk Ulusoy'a başarılar dileyip, öğle yemeğimizi yemek üzere Atalay'ın Yeri'ne gittik. Orada yiyeceğim balığın, hayatımda yediğim en lezzetli balıklardan biri olacağından haberim yoktu kuşkusuz. Balığın tabağıma gelmesiyle gitmesi bir oldu diyebilirim. Bu arada Çağla-Engin çiftinin getirdiği şarap da balığın yanında pek güzel gitti doğrusu. Sobada ısıtılan ekmekler, mavi çaydanlıkta ısıtılan su da son derece nostaljik ve keyifliydi.





Balık yedikten sonra, gölün delinip nasıl balık avlandığını görmek üzere, gölün biraz daha uzağına gittik. Orada bizim için bu işlemin nasıl yapıldığını temsili olarak gösterdiler. Bu arada akşam olmuş, gün batmaya başlamıştı. Fotoğraflarımızı çektikten sonra minibüslerimize binip, otele doğru yola çıktık.



Ertesi gün, yani Pazartesi günü Kars'taki son günümüzdü. Hatta son günümüz bile denemez. Zira uçağımız saat 11:15'de hareket edecekti. Uçak saatine kadar, Kars Konsey binasını, sonra da Kars Müzesini, müze bahçesindeki Kazım Karabekir Paşa'nın vagonunu gezdik.



Havaalanında, beni güzel bir sürpriz bekliyordu. Kars’a gideceğimi söylediğimde, AFSAD’da devam ettiğim fotoğraf atölyesinin hocası İsa Özdemir, A. Kadir Ekinci’nin de Kars’lı olduğunu söyleyerek, gitmeden onun fotoğraflarına mutlaka bakmamı önerdi. http://www.akadirekinci.com adresinden Ekinci’nin fotoğraflarına baktım. Oradaki fotoğrafları yetmedi, belki facebook’ta başka fotoğrafları da vardır diyerek, Kadir Hoca’ya arkadaşlık isteği gönderdim. O da kabul etti sağolsun. Daha önce birbirimizi yüzyüze hiç görmemiştik ama, facebook sağolsun, görmediğin insanı bile tanımanı sağlıyor. Eskiden “yüz aşinalığı” diye bir kavram vardı. Şimdi o “facebook aşinalığı”na döndü. Havaalanında uçuş saatimizi beklerken, Kadir Hoca karşıma çıkıverdi. Facebook fotoğraflarımdan tanımış beni. Ayaküstü keyifli bir sohbet ettik. “Cumartesi günü Çıldır’daki festivalde var mıydınız” diye sordu. Hemen gözlerim Dilek’in gözlerine çevrildi. Dilek çok istemişti, çok söylemişti oraya mutlaka gidelim diye ama program bozulmasın diye gidememiştik. Kadir Hoca, festivalin ne kadar güzel olduğunu, ne kadar renkli, güzel fotoğraflar çektiğini anlatınca, Dilek “Ben size söylemiştim” diyen bakışlarla baktı bana. Sonra da Kadir Hoca’ya şikayet etti. “O kadar dedim, beni dinlemediler” dedi. Haklıydı. Dilek, pişmanım. Ühü. Bir daha bir geziye beraber gidecek olursak, sözünden çıkmayacağım. Sen nereye dersen oraya gideceğim.

Sonuç olarak, serhat şehrimiz Kars’tan çok güzel anılarla döndüm. Tekrar gitmeyi isteyecek kadar çok sevdim. Oranın baharı da çok güzel olurmuş. Belki baharda tekrar giderim. Belli mi olur. =)

4 yorum:

  1. Beyaz Büyü.pek güzel peeeekkk..
    kıskandım mı?
    ben mi
    yok caaaanııım
    (yalana bak eheh :P)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba çok güzel içerik çok faydalı ve güzel. Makalenizi beğendim. Sitenizin insanlara faydalı olduğunu düşünüyorum. Web sitenizin beklenen ilgiyi göreceği kanısındayım.

    İyi çalışmalar.

    Web Tasarım Firma Sitesi site satın al siteler mobilya

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Ali Bey. Beğendiğinize ve yararlı bulmanıza sevindim. Selamlar. İyi çalışmalar size de.

    YanıtlaSil