Masal,
gerçek oldu. Birkaç ay önce "bir deliliğe kalkıştım ama... bakalım
gidebilecek miyim" diye yazmıştım. Oldu. Gittim. =)
Birkaç yıl
önce başladı Kars sevdası bende. Nereden tutuldum bu sevdaya bilmiyorum.
Gördüğüm fotoğraflardı büyük olasılıkla beni cezbeden. Şerif Sezer ile Tarık
Akan'ın oynadığı, Kars'da geçen "Deli Deli Olma" filmi de bu
isteğimin üstüne tüy dikmişti. Her sene, kış geldiğinde, Tempo Tur'un web
sayfasındaki Kars gezisinin programını okur, gidip gitmemek konusunda kararsız
kalır, sonunda da bu işi gelecek seneye ertelerdim. Bu kış, "ertele ertele
nereye kadar" dedim. Tempo Tur'la gitmeyi düşünürken, Dilek'ten aldığım
e-posta, fikrimi tamamen değiştirdi. Dilek'in sıklıkla seyahat ettiği gezi
grubu, Şubat ayında Kars'a gezi düzenliyordu. Bundan daha iyi bir tesadüf
olabilir miydi ? Elbette olamazdı ! Tempo Tur'la tek başına gideceğime,
tanıdığım arkadaşlarımın olduğu geziyi tercih edecektim tabi ki.
7 Şubat Perşembe günü, saat 18:00'de, Ankara Garı'ndan hareket eden Doğu Ekspresi'ne bindik. 26 saat sürdü yolculuğumuz. Şanslıydık çünkü trenimiz rötar yapmamıştı. Tren yolculuğunu ayrıca yazmak istiyorum. Burada sadece şunu söylemekle yetineceğim: "Anlatılmaz, yaşanır."
Kars'a Cuma
akşamı, saat 20:30 sularında vardık. Gece, şehir ile ilgili fazla ipucu
vermiyordu. Bizi karşılayan ilk görüntüler, sarı ışıklı evler, buzlanmış yollar
oldu. Kars'ta neler göreceğimin, neler hissedeceğimin, nasıl fotoğraflar
çekeceğimin merakı içinde otel yoluna koyulduk. Dilek'le beraber otelde birer
kase çorba içip, yattık.
Ertesi günün
programı Kars merkezin gezilmesiydi.
Pazar günü de önce Ani Harabelerini, sonra da Çıldır Gölünü görecektik. Otelden çıktık, yürüyerek Kars'ı gezdik. Rus döneminden kalma binaları, sokakları gördük, fotoğrafladık.
Kale'nin çevresindeki mahalleleri, Taşköprü'yü gezdik.
Çıkılmaz denilen Kale'ye çıktık. =D Süleyman, buz tutmuş olabileceği için Kale'ye çıksak bile inmemizin zor olacağını söyledi. Harun da ben de Kars'a ilk kez geldiğimizden dolayı, "Bir daha bu fırsatı bulur muyuz bulamaz mıyız, nereden bileceğiz. Gelmişken çıkalım" dedik. Turdan iki kişi de katıldı bize. Dördümüz çıktık. Kars'a kaleden kuşbakışı baktık. Sonra da kolayca indik.
Öğle yemeği
için herkesi serbest bıraktı Süleyman. Süleyman, etçil bir damak tadına sahip
olduğu için, Kars’taki en güzel cağ kebabının yapıldığını iddia ettiği Köşem
Gözde Et Lokantası’na gitti. Ağzının tadını bilenler de Süleyman’la birlikte
gittiler. Ben, yöresel yemeklerin yapıldığı Kadıneli Yöresel Yemekleri (KAMER)’de
yemeyi tercih ettim. “Evelik” diye bir ottan yapılan “Evelik Aşı Çorbası” ve
kaz eti yedim. Yemeğin üstüne, sobada demlenen çok lezzetli bir tarçın-karanfil
çayı içtim. Kamer’in yemeklerini tavsiye ederim, yolunuz düşerse mutlaka
uğrayın.
Evelik Aşı Çorbası, Kaz Eti |
KAMER |
Pazar günü,
sabah erkenden Ani Harabelerini görmek üzere yola koyulduk. Ani şehri, bembeyaz
elbisesini giymiş, sessizce bizi bekliyor gibiydi.
Ani'nin en eski tarihi M.Ö
5000 yıllarına kadar uzanmaktaymış. İpek Yolu'nun Anadolu'ya giriş kapısı
gibiymiş. Yıkılmış İpek Yolu köprüsünün altından akan Arpaçay Nehrinin karşı
tarafı Ermenistan'mış. "Kartopu atalım mı hehehe" şeklindeki cıvıkça
önerime, "karşılığında kurşun atarlarsa görürsün gününü" şeklinde bir
karşılık alınca, "Canım zaten şakacıktan demiştim" diyerek güzel bir
U dönüşü örneği sergiledim. Kalıntılar arasında gezerken, birdenbire önümüze
çıkıveren ve çıktığı hızla da gözümüzün önünde yitip gidiveren tavşan kardeş,
Ani'nin en renkli, en sevimli sürpriziydi.
Antik kenti ziyaretimizi bitirince,
Çıldır Gölü'ne doğru yola koyulduk. Yol boyunca koca kuyruklu bir sürü tilki
gördük. Açlıktan yol kenarına kadar inmişlerdi.
Bu arada,
tavşan ve tilki deyince, Kars'taki Kuzey Doğa Derneğinden söz etmeden geçmek
olmaz. Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı illeri çevresinde faaliyet gösteren dernek,
bu alanlardaki canlı çeşitliliğinin ortaya çıkarılması ve korunması için
faaliyet gösteriyor. Kısıtlı olanaklarla, pek çok işe imza atan ekibi gönülden
kutlamak gerekir. Neler yapmışlar diye merak edeniniz olursa, buyurun buradan
tıklayın: http://www.kuzeydoga.org/index.php
Evet. Nerede
kalmıştık ? Haaaa, Çıldır Gölü'ne doğru gidiyorduk. Yol kenarında pek çok kez
köyler, evler gördük. Yoksul görünen köyler. Derme çatma evler. Fotoğraf çekme
isteği uyandıran güzel manzaralar da vardı ama, ne yazık ki minibüsleri
durdurup fotoğraf çekme olanağımız olmadı. Göle varır varmaz, her birini iki
atın çektiği kızaklara attık kendimizi. 30-40 cm. buz tutmuş gölün üzerinde, kızaklarla
10 dakikalık birer tur attık. Aslında beni alıp Kars'a getiren görüntülerden
biri de bu göl üzerindeki kızaklardı.
Kızaktan sonra göl üzerinde gezinirken, ileride birkaç kişi gördük. Gölü iki taraftan delmişlerdi. Uzaktan balıkçı sandım onları. Yanlarına gittiğimizde, serbest dalış rekortmeni Devrim Cenk Ulusoy'un, Çıldır Gölü'nde 72 metreye paletsiz serbest yatay dalış denemesi için çalışmalar yaptığını gördük. Kendisiyle sohbet ettik, fotoğraf çekindik. Sonradan öğrendik ki, olumsuz hava koşulları, göl suyunun görüş mesafesinin olmaması gibi engeller nedeniyle sporcu rekor denemesinden vazgeçmiş.
Kızaktan sonra göl üzerinde gezinirken, ileride birkaç kişi gördük. Gölü iki taraftan delmişlerdi. Uzaktan balıkçı sandım onları. Yanlarına gittiğimizde, serbest dalış rekortmeni Devrim Cenk Ulusoy'un, Çıldır Gölü'nde 72 metreye paletsiz serbest yatay dalış denemesi için çalışmalar yaptığını gördük. Kendisiyle sohbet ettik, fotoğraf çekindik. Sonradan öğrendik ki, olumsuz hava koşulları, göl suyunun görüş mesafesinin olmaması gibi engeller nedeniyle sporcu rekor denemesinden vazgeçmiş.
Devrim Cenk
Ulusoy'a başarılar dileyip, öğle yemeğimizi yemek üzere Atalay'ın Yeri'ne
gittik. Orada yiyeceğim balığın, hayatımda yediğim en lezzetli balıklardan biri
olacağından haberim yoktu kuşkusuz. Balığın tabağıma gelmesiyle gitmesi bir
oldu diyebilirim. Bu arada Çağla-Engin çiftinin getirdiği şarap da balığın
yanında pek güzel gitti doğrusu. Sobada ısıtılan ekmekler, mavi çaydanlıkta
ısıtılan su da son derece nostaljik ve keyifliydi.
Balık yedikten sonra, gölün delinip nasıl balık avlandığını görmek üzere, gölün biraz daha uzağına gittik. Orada bizim için bu işlemin nasıl yapıldığını temsili olarak gösterdiler. Bu arada akşam olmuş, gün batmaya başlamıştı. Fotoğraflarımızı çektikten sonra minibüslerimize binip, otele doğru yola çıktık.
Balık yedikten sonra, gölün delinip nasıl balık avlandığını görmek üzere, gölün biraz daha uzağına gittik. Orada bizim için bu işlemin nasıl yapıldığını temsili olarak gösterdiler. Bu arada akşam olmuş, gün batmaya başlamıştı. Fotoğraflarımızı çektikten sonra minibüslerimize binip, otele doğru yola çıktık.
Ertesi gün,
yani Pazartesi günü Kars'taki son günümüzdü. Hatta son günümüz bile denemez.
Zira uçağımız saat 11:15'de hareket edecekti. Uçak saatine kadar, Kars Konsey
binasını, sonra da Kars Müzesini, müze bahçesindeki Kazım Karabekir Paşa'nın
vagonunu gezdik.
Havaalanında,
beni güzel bir sürpriz bekliyordu. Kars’a gideceğimi söylediğimde, AFSAD’da
devam ettiğim fotoğraf atölyesinin hocası İsa Özdemir, A. Kadir Ekinci’nin de
Kars’lı olduğunu söyleyerek, gitmeden onun fotoğraflarına mutlaka bakmamı
önerdi. http://www.akadirekinci.com
adresinden Ekinci’nin fotoğraflarına baktım. Oradaki fotoğrafları yetmedi,
belki facebook’ta başka fotoğrafları da vardır diyerek, Kadir Hoca’ya
arkadaşlık isteği gönderdim. O da kabul etti sağolsun. Daha önce birbirimizi
yüzyüze hiç görmemiştik ama, facebook sağolsun, görmediğin insanı bile tanımanı
sağlıyor. Eskiden “yüz aşinalığı” diye bir kavram vardı. Şimdi o “facebook
aşinalığı”na döndü. Havaalanında uçuş saatimizi beklerken, Kadir Hoca karşıma
çıkıverdi. Facebook fotoğraflarımdan tanımış beni. Ayaküstü keyifli bir sohbet
ettik. “Cumartesi günü Çıldır’daki festivalde var mıydınız” diye sordu. Hemen
gözlerim Dilek’in gözlerine çevrildi. Dilek çok istemişti, çok söylemişti oraya
mutlaka gidelim diye ama program bozulmasın diye gidememiştik. Kadir Hoca,
festivalin ne kadar güzel olduğunu, ne kadar renkli, güzel fotoğraflar
çektiğini anlatınca, Dilek “Ben size söylemiştim” diyen bakışlarla baktı bana.
Sonra da Kadir Hoca’ya şikayet etti. “O kadar dedim, beni dinlemediler” dedi.
Haklıydı. Dilek, pişmanım. Ühü. Bir daha bir geziye beraber gidecek olursak,
sözünden çıkmayacağım. Sen nereye dersen oraya gideceğim.
Sonuç olarak, serhat şehrimiz Kars’tan çok güzel anılarla döndüm. Tekrar gitmeyi isteyecek kadar çok sevdim. Oranın baharı da çok güzel olurmuş. Belki baharda tekrar giderim. Belli mi olur. =)
Beyaz Büyü.pek güzel peeeekkk..
YanıtlaSilkıskandım mı?
ben mi
yok caaaanııım
(yalana bak eheh :P)
eheheh =D
Silseneye beraber de gidelim. noooooluuuuuuurrr =)
Merhaba çok güzel içerik çok faydalı ve güzel. Makalenizi beğendim. Sitenizin insanlara faydalı olduğunu düşünüyorum. Web sitenizin beklenen ilgiyi göreceği kanısındayım.
YanıtlaSilİyi çalışmalar.
Web Tasarım Firma Sitesi site satın al siteler mobilya
Teşekkür ederim Ali Bey. Beğendiğinize ve yararlı bulmanıza sevindim. Selamlar. İyi çalışmalar size de.
YanıtlaSil