Gezmeye alışmış bünye, Eylül ayının tamamını Ankara'da geçirmeye kalkarsa ne olur ? Arızaya bağlar. İyi ki KHBAG var da, bir hafta sonu sabah erkenden düşüp yollara, Sülüklügöl'e geldik çadırlarımızla beraber.
Göle nazır güzel bir alan bulup çadırlarımızı kurduk hemen.
Biraz sohbet, biraz Arya ile oyun derken, akşam üzeri ufak çapta bir keşif turuna çıkalım dedik. Göl kıyısından yürüdük, fotoğraf çektik.
Kamp ateşimiz için çalı, çırpı, odun, kütük ne bulduksa kamp alanımıza yığdık. Mangalcıbaşımız Patron'un pişirdiği köfteleri, şişleri afiyetle mideye indirdik. Yanında rakı, olmazsa olmazımız. Gece ilerleyince çadırlarımıza çekildik. Bazılarımız uyuyamamış ama. Neden derseniz, akşamdan sabaha, sabahtan akşama 10'ar dakika aralarla silah atan bir maganda yüzünden. Gece rahat uyudum, bir süre sonra silah seslerini duymadım ama, sabah gözlerimi açmama neden olan yine o silah sesleriydi. Adamın birşey avlamak gibi bir niyeti filan yok. Zaten avlanmak yasaktı da. Öylece, boşluğa durup durup mermi sıkıyordu. O da artık o şekilde mi deşarj oluyordu bilemedik ama huzurumuz kaçtığı için kahvaltının ardından pılımızı pırtımızı toplayıp Göynük'e doğru yola koyulduk.
Göynük'te kısa bir tur attıktan sonra, yemek yemek için Mudurnu'ya gittik. Yemeğin ardından Mudurnu'da da biraz dolaştık. Mudurnu'yu daha çok sevdik. Otantik havasını kaybetmemişti. Göynük epeyce turistik bir yer olmuş. Mudurnu bize daha şirin, sevimli geldi.
Sülüklügöl'e dönersek tekrar, turkuvaz renkli, duru, temiz gölüyle, sık orman dokusuyla kamp yapmak için ideal. Yalnız, gelenler ne yazık ki çevre temizliğine özen göstermemişler. Yerlerde her türlü insan atığına rastladık, çöp tenekeleri olmasına karşın. Madem, doğada zaman geçirmeye geliyorsun, ne demeye pisletiyorsun, çöpünü bırakıp gidiyorsun arkadaş ? Amaaan, neyse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder